İntikamı acı değil tatlı ve temiz oldu! ‘Sahnede civciv ezip ezmediğimizi soranlar çıktı’
Can Şişman / Milliyet.com.tr – Takvimler 27 Nisan 1999’u gösteriyordu. İstanbul Şişli’deki Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda bir hayli ‘Prestij’li bir gece yaşanıyordu. Dönemin en büyük müzik kanalı tarafından 5’inci kez düzenlenen video müzik ödüllerinde farklı kategorilerden ‘En İyi’ler seçiliyor, ancak gece ilerledikçe ödül kazananların çoğunlukla aynı plak şirketine mensup olmaları hiçbir kimsenin dikkatinden kaçmamıştı. Halbuki iki buçuk saatlik törenin başlangıcı hiç de böyle renksiz başlamamıştı. Bugün dahi marketlerde karşımıza çıkan, dünyaca ünlü bir cips markası Türkiye pazarına adım atmış ve törene sponsor olmuştu. Üzerinde söz konusu cips markasının logosunu taşıyan şatafatlı maskotlar, salonda renkli anların yaşanmasına sebep olmuştu. Gecenin seyrini değiştirecek isim ise o dönem Raks Müzik’ten yayınladığı ‘Günaha Davet’ albümünün büyük hit’i ‘Tatlı Kaçık’la adaylar arasında olan Yonca Evcimik’ti.
MÜZİĞİN ÖDÜL GECESİNDE TÜM ÖDÜLLER ‘PRESTİJ’LİYDİ
Yaklaşık 2 saatin sonunda ‘En İyi Pop Kadın Şarkıcısı’ seçilen Yonca Evcimik o dönem bir Raks Müzik şarkıcısıydı. Evcimik, neredeyse tüm kategorilerde Prestij Müzik şarkıcılarının ödül kazanmasına sahnede esprili bir dille tepki gösterebilecek belki de tek ‘Prestij’siz kişiydi. Salondaki “Tüm ödüller ‘Prestij’e verildi” eleştirilerini sahnede dile getiren Evcimik, Hürriyet gazetesinde ‘Müziğin ödül gecesi’ başlığıyla 28 Nisan 1999’da yayımlanan ve günümüzde de erişilebilen haberde de yer aldığı gibi ödülü alırken “Ben Prestij Müzik şirketi sanatçısı olmadığım halde ödül aldığım için çok mutluyum” demişti.
Ancak Evcimik’in bu cümlelerine dönemin büyük gazetelerinin internet siteleri haricinde rastlamak mümkün değil. Geceye ait Youtube’a yüklenen kayıtta, Evcimik’in sözlerinin makaslandığı ve bu kısımların özellikle atıldığı bugün dahi hiçbir kimsenin gözünden kaçmıyor. Üstelik Evcimik de konuşmasının makaslandığını 2019 yılında yaptığı bir basın açıklamasında, “Yaptığım konuşmadan sonra takribi iki yıl boyunca yasaklandım” diyerek itiraf etmişti.
‘KIYAFETE AYIRABİLECEĞİM EKSTRA BİR PARAM YOKTU’
Yonca Evcimik’in bir Raks Müzik şarkıcısı olarak gecede ödül alması yıllar içinde başka bir tartışmanın fitilini ateşlerken, geceden eli boş dönen ancak kağıt üstünde favori gözüken pek çok isim ise büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. O isimlerden biri de ‘En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı’ kategorisinin 3 büyük favorisinden biri olan Ayşe Ordu’ydu.
Aday olduğu kategoride kendisi gibi o dönem Raks Müzik şarkıcısı olan Burcu Güneş ve Prestij Müzik şarkıcısı Elif Karlı’yla birlikte favori olarak gösterilen Ayşe Ordu, beklediği ödüle kavuşamamıştı. Üstelik Ordu, bağlı bulunduğu plak şirketindeki herkesle birlikte omuz omuza törene katılan Prestij Müzik şarkıcısı Elif Karlı’nın ödülle buluştuğu bu törene aslında hiçbir kimsenin bilmediği zorluklardan geçerek katılabilmişti. Ordu, kameralar kendisini gösterdiğinde güçlü olmaya devam edip sıcak bir gülümsemeyle töreni takip etse de buz dağının görünmeyen kısmında çok daha başka şeyler vardı. Ayşe Ordu, tüm Türkiye’nin onu belki de son kez ekranlarda göreceği o anları şöyle tarif etti:
“Bir gün plak şirketimden beni aradılar. ‘En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçısı’ adayları arasında olduğumu söylediler. Çok heyecanlıydım çünkü halkın oylarıyla belirleniyordu bu ödül. Ancak tören için kendime bir kıyafet bulmam gerekiyordu. Cebimde ise törende giyeceğim kıyafete ayırabileceğim ekstra bir param yoktu. Dolabımda olan kıyafetimle tek başıma gittim. Plak şirketimden kimse yanımda değildi ama yine de sesimi çıkarmadım, itiraz etmedim. Ödülü kaybettiğimde birçok kişiden ‘Ödül senin hakkındı’ yorumlarını duydum. Üzgündüm ama yine de ‘Olsun’ dedim. Her şeye rağmen güzel bir andı benim için.”
1998’DE MİLLİYET’E ‘İNTİKAM ALMAK DOĞRU DEĞİL’ DEMİŞTİ
1999’un Nisan ayındaki müzik ödülleri töreninden sonra bir daha Ayşe Ordu’nun ne adını duyabildik ne de bir fotoğrafına denk geldik. Halbuki kendini adını taşıyan ilk albümü, 1998’in en sıra dışı işlerinden biriydi. ‘Gör Bak’ şarkısıyla bir anda müzik kanallarında boy gösteren Ayşe Ordu, yeşil saçları, vamp imajı, güçlü duruşu ve sıra dışı vokaliyle herkese “Bu kadın kim?” dedirtmeyi başarmıştı. “Gör bak neler olacak, başına ne işler açılacak, bir yer bul kendine saklanacak, intikamım çok acı olacak” şeklindeki nakarat, 90’larda çocuk ya da genç olanların aklında hâlâ.
Teoman, Özlem Tekin ve Şebnem Ferah gibi büyük yıldızların müzik dünyasına adım attığı 90’ların ortalarında ‘şehirli rock’, pek çok plak şirketinin yatırım yapmak istediği bir türdü. Ayşe Ordu da güçlü vokaliyle birçok alternatif müzik dinleyicisi için gelecek vadeden genç bir yıldızdı. Ayşe Ordu, 17 Ekim 1998’de Milliyet gazetesinden Efkan Kula’ya verdiği röportajda aslında kendisini bir rock’çı olarak görmediğini şu sözlerle açıklamıştı:N“Söylediğim şarkıda intikam almak isteyen bir kadın var. Ancak intikam almak aslında doğru değil. Ne zaman birinden intikam almaya çalışsam iyi sonuç vermedi. Olayları akışına bırakmak daha iyi. İnsanlar benden korkmasın. Kendimi bir rock’çı olarak görmüyorum, benim yavaş şarkılarım da var. Bana rock’çı denmesi diğer rock’çılara haksızlık olur.”
‘SEKRETER HEPSİNİ ATMIŞ, BANA HİÇBİR ŞEY VERMEDİ’
25 yıl önce Milliyet gazetesine röportaj veren Ayşe Ordu tam çeyrek asır sonra yine Milliyet’e konuşuyor. Ona dair internet ortamında bir ize rastlamak pek de kolay değil. Sahne adı olarak yalnızca ‘Ayşe’yi kullanması, arama motorlarında onu diğer ‘Ayşe’lerden ayıramıyor. Ancak bundan daha kötüsü dinleyicilerin onun yayınladığı ilk ve tek albüme dijital müzik platformlarında erişememesi. Birçok şarkıcı gibi o da plak şirketiyle sıkıntılar yaşamış. O dönem bağlı olduğu plak şirketinden anlaşmasını, görsellerini, tüm kayıtlarını istediğinde yarım saat boyunca bekletilmiş. Bu yarım saatin sonunda ise “Sekreter senin bütün dosyalarını atmış, maalesef sana verebileceğimiz hiçbir şey yok” cevabını almış. Ne 1998’de Milliyet’e verdiği röportaja ait bir gazete küpürü, ne hakkında çıkan diğer haberler ne çekimler ne de görseller… Raks Müzik’e bağlı Tempo Müzik’le yolları ayrıldığında elinde yalnızca bir makara kayıtla eve dönmüş. Ayşe Ordu, plak şirketiyle yollarını ayırdıktan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Melih Kibar’ın stüdyosunda kaydedilmiş kocaman ses kayıt film rulosunu bana verdiler yalnızca. Elimde kocaman bir makara kayıtla eve döndüm. Firmamdan hiçbir şey alamamıştım. Çalışamadığım için çok zor günler geçirdim. ‘Gör Bak’ klibinde ve albüm için çekilen görsellerde elime taktığım gümüş pençeyi bile İstanbul Kadıköy’deki bir gümüşçüye çok ucuza sattım. Çünkü paraya ihtiyacım vardı. Ermeni bir ustanın özel olarak tasarladığı bir parçaydı. Gümüşçü bile çok şaşırdı. ‘Emin misiniz, bakın yapmayın’ dedi. Ben de ona ‘Eminim, hiçbir sorun yok’ dedim. Eve dönüş yolunda durmadan ağladım. Saçlarım yeşil olduğu için ‘standart’ bir işe de giremedim. Saçlarımı da tekrar eski rengine, sarıya boyatmadım. Belki bir çekim olur ve yoluma devam ederim diye. Ancak depremden sonra sahne hiç sahne alamadım. 1999’daki deprem sonrasında yalnızca birikimi olan şarkıcılar dayanabildiler ve benim maddi birikimim yoktu.”
1999’DAKİ DEPREM ONUN DA HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
17 Ağustos 1999’da merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7.4 büyüklüğündeki deprem herkes gibi Ayşe Ordu’nun da hayatında bir dönüm noktası oldu. Üstelik o, İstanbullu bir ailenin İzmit doğumlu iki çocuğundan biriydi. Ailenin küçük kızı olan Ayşe Ordu, ilkokuldan sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. Babası Türkiye Elektrik Kurumu’ndan emekli olan bir yönetici, annesi ise ev hanımıydı. Üniversitede Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde okurken popüler bir öğrenciydi. Müzik ve tiyatroyla kendini bildiğinden beri iç içeydi.
1999’daki deprem onu da derinden etkiledi. Plak şirketiyle yaşadığı problemden sonra maddi açıdan sıkıntılar çeken Ayşe Ordu, yaşadığı üzüntü nedeniyle başka bir plak şirketinin kapısını çalıp en baştan savaşmak istemedi. Kendisini güçlü hissetmiyordu. Deprem döneminde müzisyen arkadaşlarından da uzaklaşmıştı. İki yıl kadar işsiz kaldı. O zorlu dönemde en büyük desteği ailesinden gördü.
“Gölcük’teki depremden sonra herkes gibi ben de zor günler geçirdim. Ailemin desteği olmasa çok daha kötü olurdu her şey benim için” diyen Ordu, şöyle devam etti: “Bir ağabeyim var. Evli ve bir çocuk sahibi. Ben de bir evlilik yaşadım ve ayrıldım. Çocuğum yok. Eşimden ayrıldıktan sonra evlenmedim. Çocuğumun olmaması da aslında bir şansım oldu çünkü eğer anne olsaydım işler benim için daha da zorlaşırdı.”
‘ŞARKIYI GIRTLAĞIMI YIRTARAK SÖYLEMEMİ İSTEDİLER’
Koloratur soprano olan Ayşe Ordu, her ne kadar üniversitede Turizm İşletmeciliği bölümünde okusa da müzik onun için her zaman ilk sıradaydı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden koro sanatçısı Ayşe Sezerman ve 2004 yılında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki müzikal sırasında sahnede kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden sanatçı Nuri Candaş’tan özel şan eğitimi alan Ayşe Ordu, sahne almaya 1989 yılında başlamış. Vokalist olarak değil solo olarak başlamış müzik yolculuğuna. Ajlan & Mine ve Sinan Erkoç gibi dönemin en ünlü isimleriyle birlikte sahne almış. Nostaljik Ajda Pekkan şarkıları okuyarak adını yavaştan kitlelere duyurmaya başlamış. “Karışık bir repertuarım vardı. Pop da söylerdim rock da. Ancak beni daha çok rock şarkılarda beğenirlerdi” diyen Ayşe Ordu imzaladığı sözleşme sebebiyle kendisi için uygun görülen stil, imaj, vokal ve besteleri seslendirmiş. Hiçbir kıyafete, saça ya da şarkıya itiraz hakkı yokmuş. “İmzaladığım sözleşmeye hep uydum. Her zaman bana söylenenleri yaptım ki zaten uyumlu bir insanım. O dönem çok heyecanlıydım. Saçlarım normalde platin sarısıydı ama yeşile boyandı. Prodüktörümün belirlediği kuralların dışına hiç çıkmadım” diyen Ayşe Ordu, zaman içinde kültleşen ve hikâyesi çok merak edilen ‘Gör Bak’ şarkısı için de şunları söyledi:
“O dönemki prodüktörüm ‘Gör Bak’ şarkısını gırtlağımı yırtarak söylememi istedi. Ben de bana dediğini yaptım. Aslında sonuç iyi de oldu. İnsanların dikkatini çekti bu şarkı. Çok konuşulan klipte arkamda gerçekten ateş yakıldı. Kıyafetlerim ve vücudum çok ısındı, çekimler boyunca ama hiç belli etmemeye çalıştım. Son sahnede üzerime itfaiyeden getirilen araçla gerçekten yağmur yağıyormuş gibi olsun diye su sıktılar. İnanılmaz zor bir çekimdi ama iyi bir sonuç elde ettik. Özellikle yerde sürünürken dizlerimin çok acıdığını hatırlıyorum. Bir de klipte yeşil ışık eşliğinde bir düzenekle sürekli dönen bir model vardı. Çekimler esnasında çocuğu orada unuttular. Çocuk aşağı indiğinde kısa süreli bir rahatsızlık geçirdi.”
‘TARZIM DEĞİL’ DİYE REDDETTİM AMA PİŞMANIM’
Ayşe Ordu, 25 yıl önce Milliyet’e verdiği röportajda, “Queen grubunun solisti Freddie Mercury’nin öldükten sonra da kalıcı olduğunu fark edince albüm çıkartmak ve ölümsüz olmak istedim” demişti. Bu cümleyi bir kez daha tekrarlıyor Ordu.
“Ölmüş ama ses kayıtları kalmış sanatçıları dinledim ve çok etkilendim. ‘Demek ki hayatta kalmanın en iyi yolu bir albüm yapmaktan geçiyor’ dedim kendime. Kaset yapmamın en önemli motivasyonu buydu” diyen Ordu, gençliğinde çok fazla Pink Floyd dinlediğini, özellikle de ‘The Wall’ albümünün kendisi için ayrı bir anlama sahip olduğunu söyledi. Ordu, Pink Floyd haricinde o dönem Portishead’den Lisa Stansfield ve Madonna’ya kadar çok fazla ismin işlerini takip ettiğini de sözlerine ekledi. İçinde drum and bass’tan house’a pek çok türden izler barındıran ilk albümünde alternatif bir çizgi yerine çok daha pop bir iş yapmış olmayı zaman içinde o da sorgulamış. Üstelik aslında Yunan müziği konseptiyle de müzik yolculuğuna başlayabilirmiş. Ayşe Ordu, müzik yolculuğundaki pişmanlıkları şöyle anlattı:
“Koral Sarıtaş ve Nino Varon aslında bana Yunan müziği konseptli bir albüm önermişlerdi. O dönem rock dinliyordum ama pop şarkıları da söylüyordum. ‘Ben yapamam, tarzım değil’ diyerek bu projeyi kabul etmedim. İşte buna pişmanım. Keşke kabul etseydim. Yine o dönemde Onno Tunç’un evindeki kuyruklu piyanosu eşliğinde birkaç solo şarkı söylemiştim ve çok beğenmişti. Hatta bana çalışma kasetleri verecekti. Uçak kazası yapıp vefat ettiği öğrendiğimde çok büyük bir üzüntü yaşamıştım.”
‘SAHNEDE CİVCİV EZİP EZMEDİĞİMİZİ SORANLAR BİLE ÇIKTI’
Ayşe Ordu, geçmişe dönüp baktığında canını acıtan pek çok insana denk gelmiş. Yüzüne gülüp arkasından iş çevirenler, onu ekmeğinden edenler yıllar sonra karşısına çıkmış ama hiçbiri selam dahi vermemiş. Üstelik tuhaf tesadüflerle kesişmiş yolları. Bu isimlerden bazılarını tüm Türkiye tanıyor ama birçoğu eski popülaritesinden oldukça uzakta. Hatta 2000’li yıllardan sonra şanslarını ne kadar zorlarsa zorlasınlar her zaman gölgede, her zaman kayıplardalar. Ayşe, tıpkı 1998’de verdiği röportajda söylediği gibi her şeyi akışına bırakmayı tercih etmiş. Müzik sektöründeki rekabetten ötürü o dönem birçok kişinin yoluna taş koymaya çalıştığının bilincinde.
Çalıştığı şirket Raks Müzik, sadece bir yıl sonra el değiştirip Universal Müzik Türkiye ismine geçiş yapmış ancak bu şirket 2004 yılında iflas ettiğini duyurarak şok bir kararla sektörden çekilmişti. Universal grubu yıllar sonra 2010’lu yıllarda tekrar Türkiye’ye dönüş yapmış ancak eski dönemdeki kataloglarından bağımsız, yeni bir yönetimle yollarına devam etmişti. Eski dönemdeki Raks/Universal etiketli albümlere ise dijital platformlarda uzun bir süre rastlayamamıştık. Hatta birçok şarkıcı kendi albümlerine ancak uzun, uzun yıllar süren mahkeme kararıyla kavuşabilmişti.
“O dönem ünlüydüm ve imza veriyordum ama cebimde param yoktu. Ailem çok destek oldu bana. Onlara ne kadar teşekkür etsem az” diyen Ayşe Ordu, o dönemde verdiği röportajlarda kendisine sorulan sorulardan bazılarını şaşırarak hatırlıyor ve şunları söylüyor: “Bana sahnede civcip ezip ezmediğimizi soranlar bile çıktı. Ne civcivi, ben bir böcek bile öldüremem. Bir sürü hayvanı besliyorum hâlâ ben.”
‘BİRLİKTE YÜRÜYECEĞİNİZ İNSANLARI İYİ SEÇMELİSİNİZ’
Ayşe Ordu’nun kendi adını taşıyan ilk albümü şu anda dijital müzik platformlarında erişime kapalı. O ise kendine başka bir yol bulmuş. Ayşe Ordu, “Dijital platformda sadece ‘Gör Bak’ ve ‘Çok Zor Yar’ kliplerini Youtube’a yazdığınızda karşınıza çıkıyor. Sesimi duymak ya da hatırlamak isteyenler StarMaker uygulamasını indirebilir ve bu platformda ‘Gorbak7’ yazıp beni bulabilir. Orada yorumladığım tam 174 şarkı var” dedi. Artık yeni bir albüm kaydetmek istemediğini söyleyen Ordu, “Sahnede akustik müzik eşliğinde şarkılar söylemek isterim. Hayatım albümden sonra çok zorlaşmıştı ama artık her şeyi düzelttim, her şey yolunda şimdi. Eğer bir müzisyenseniz çalışacağınız plak şirketini ve birlikte yürüyeceğiniz insanları iyi seçmelisiniz” diye konuştu.
Ayşe Ordu, müzik dünyasında iyi insanlar olduğunu da söyleyerek Aşkın Nur Yengi’ye ayrı bir parantez açıyor. Ordu, “Aşkın Nur Yengi ile 2000 yılında tanıştım. Kötü günler geçirdiğim bir dönemdi. O dönem çalışmıyordum ve Aşkın Nur Yengi’yle zaman içinde arkadaş olduk. Ekstralarına beni de götürdü. Vokalistliğini yaptım, solo şarkı da söyletti bana. Çok iyi bir şarkıcıdır ve iyi bir insandır” dedi.
İNTİKAMI ACI DEĞİL TATLI VE TEMİZ OLDU
Ayşe Ordu, kendisini çok yoran İstanbul’dan 2014 yılında ayrılmış. O artık Antalya’da yaşıyor. Saçları yeşil değil, albüm öncesindeki dönem gibi yine sarı. Bir iş insanı artık o. Müzik onun şu anda hobisi. Ordu, “Saçlarımı eskisi gibi sarı renge boyattım ve bir işe girip para kazanmaya başladım ve kendimi toparladım. 2014 yılında ise Antalya’ya yerleşmeye karar verdim. Burada bir firma kurdum, bir dükkanım var. Dekoratif ürünler satıyorum. Yapay bitki duvar kaplama projeleri alıyorum. Çok şükür her şey iyi gidiyor. Antalya’ya alışmak zaman aldı ama artık alıştım, seviyorum bu şehri. Bazı insanlara şarkıcılık dönemimden bahsettim. Hepsi çok şaşırdı ve hikâyemden etkilendi” dedi.
‘Gör Bak’ şarkısının nakaratında, “İntikamım acı olacak” demişti Ayşe Ordu. 17 Ekim 1998’de yayınladığı ilk ve tek albümünün üzerinden tam 25 yıl geçti. Yollarını ayırdıktan birkaç yıl sonra iflas eden plak şirketi, o dönemki fotoğraf çekimlerini dahi vermedi ona. Tam çeyrek asır sonra ikinci defa Milliyet’e röportaj vermeden önce yeşil saçlı fotoğraflarına kavuştu Ayşe. Üstelik bu kareleri Milliyet’in arşivinden tek tek bulan ve taratan kişi de enteresan bir tesadüf ki tıpkı Ayşe Ordu’yla aynı isme sahip olan 32 buçuk yıllık Milliyet emekçisi Ayşe Kavuk’tu. Ayşe Ordu’nun imzaladığı sözleşme gereğince kendisinden çok daha başka bir vokal ve stille söylediği şarkıda bahsi geçen ve yıllar içinde ‘hakikaten alması gereken’ intikamı ise acı değil tatlı ve oldukça temiz oldu.